TÜRKİYE KATAR HAMAS PLANI

0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Uluslararası basında yer alan habere göre, GIS/Savunma ve Dış İlişkiler editörü Gregory R. Copley tarafından hazırlanan bir rapor gündeme bomba gibi oturdu

Rapora göre, Türkiye, Katar ve Hamas’ın ortak olduğu plana göre, Türkiye’nin, Gazze Şeridi’ndeki binlerce Filistinliyi Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt nüfuslu bölgelere ve Kıbrıs’ın kuzeyine yerleştirme planı içinde olduğu iddia edildi

Mültecilerin önemli bir kısmının özellikle Mağusa bölgesine yerleştirilmesi iddia edilirken, rapora göre, Türkiye yapmayı planladığı bu hamle ile hem İslam dünyasında bir hayırsever olarak konumlanacak hem de KKTC’nin tanınmasını üstü kapalı bir şekilde zorlayacak

Raporda, “Türkiye’nin bu stratejik hamlesi, hayata geçirildiği takdirde Doğu Akdeniz’deki demografik ve siyasi dinamikleri önemli ölçüde değiştirecek ve Türkiye’nin bölgesel komşuları, Avrupa Birliği ve daha geniş anlamda uluslararası toplumla ilişkilerini yeniden şekillendirecek” deniliyor

Uluslararası basında yer alan habere göre, GIS/Savunma ve Dış İlişkiler editörü Gregory R. Copley tarafından hazırlanan bir rapor gündeme bomba gibi oturdu. Copley tarafından hazırlanan bir raporda detaylandırılan iddia, Türkiye, Katar ve HAMAS arasındaki iş birliğine işaret ediyor ve Doğu Akdeniz için geniş kapsamlı stratejik sonuçlara dikkat çekiyor. Gazze’de uzun süredir devam eden krize odaklanan bu tartışmalar, İsrail tarafından kabul edilen, önemli sayıda Filistinlinin Gazze’den üçüncü ülkelere yerleştirilmesini ve böylece jeopolitik dinamikleri potansiyel olarak yeniden şekillendirerek bölgedeki insani krizi hafifletecek gibi görünen bir planı da içeriyor. Bu planın merkezinde Türkiye’nin, Türk İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından düzenlenen, 200 bin ila 250 bin Filistinlinin Gazze’den Türkiye’nin güneydoğusunda, ağırlıklı olarak Kürt nüfusun yaşadığı bölgelere “insani transfer ve yeniden yerleştirme” niyeti yer aldığı da iddialar arasında. Üstelik bu mültecilerin önemli bir kısmının Kıbrıs’a, özellikle de Mağusa bölgesine yerleştirilmesi planlanıyor.

“KKTC’nin tanınması üstü kapalı bir şekilde zorlanacak”

Haberde şu ifadeler yer alıyor; “Raporda da belirtildiği gibi bu plan Türkiye için birçok stratejik amaca hizmet ediyor. Birincisi, Filistinliler için ‘Özel Fon’la desteklenen Türkiye’yi İslam dünyasında bir hayırsever olarak konumlandırıyor. İkincisi, Kıbrıs’a yeniden yerleşim, şu anda yalnızca Türkiye tarafından tanınan, kendi kendini ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) tanınmasını üstü kapalı bir şekilde zorluyor”

“Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu ve diplomatik erişimini genişletme çabası”

Dahası, Türkiye’nin daha geniş planı, Filistin sorununun çözümüne yönelik çok düzeyli bir barış girişimini denetleyecek, Türkiye liderliğinde Birleşmiş Milletler aracılığıyla uluslararası bir organ kurulmasını da içeriyor. Bu girişim, Türkiye’nin Filistin tarafına garantör olma ve onu bölgenin istikrarı ve güvenliğinde kilit bir oyuncu olarak konumlandırma yönünde beyan ettiği niyetini yansıtıyor. Plan, Gazze Şeridi’nde Türkiye’nin liderliğinde uluslararası güvenlik ve yönetim rejimini içeriyor ve bu rejimin yeniden yerleşim programını tanıması ve finanse etmesi için başta AB olmak üzere uluslararası topluma etkili bir şekilde baskı yapmasını içeriyor. Bu hamle, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu ve diplomatik erişimini genişletme yönündeki stratejik amacını daha da vurguluyor.

Rapor aynı zamanda çeşitli İslami hücrelere ev sahipliği yapan ve aşırı İslamcı örgütler için mali ve operasyonel bir üs görevi gören işgal altındaki Kuzey Kıbrıs’taki mevcut duruma da ışık tutuyor. Filistinlilerin yeniden yerleştirilmesi önerisi, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerden gelen bankaların devam eden gizli operasyonlarıyla birlikte, bölgenin zaten hassas olan siyasi ve güvenlik ortamını daha da karmaşık hale getiriyor.

Raporda, “Türkiye’nin bu stratejik hamlesi, hayata geçirildiği takdirde Doğu Akdeniz’deki demografik ve siyasi dinamikleri önemli ölçüde değiştirecek ve Türkiye’nin bölgesel komşuları, Avrupa Birliği ve daha geniş anlamda uluslararası toplumla ilişkilerini yeniden şekillendirecek” yorumu yer alıyor.