Yatağan Termik Santralı’nda yaşanan gelişmeler, 187 işçinin işten çıkartılması, işten çıkarmaların devam edeceği yönündeki söylentiler ve bu gelişmeler sonrası ekoloji örgütlerini ve iklim aktivistlerini işçiler ile karşı karşıya getirmeye çalışan yaklaşımlara karşı ekoloji örgütleri ortak bir basın açıklaması yaptı.
İklim krizinin, hükümetler ve sermayenin kol kola verip gezegene karşı açtığı savaşın bir sonucu olduğu belirtilen açıklamada iklim krizinden en çok işçi sınıfının etkilendiği belirtildi. Geçim kaynaklarına, gıdaya, suya erişim, barınma, zorunlu göç, dayanılmaz çalışma koşulları gibi sorunlar ise iklim krizinin işçi sınıfı üzerinde bıraktığı yükler olarak tanımlandı.
“Ekolojik kriz, bütün ‘bilimsel’ kriterlere göre ciddi ve geri dönülmez biçimde canlı sağlığını etkiliyor. Bunda da insan toplulukları açısından bakıldığında, en büyük zararı en yoksullara veriyor” denilen açıklamaya şöyle devam edildi: “Yaşamak için çalışmak zorunda olan herkes, sadece ekolojik krizin değil, çevresel kirliliğin ve atıkların sağlığa verdiği zararlarla baş başa kalıyor. Kömürlü termik santrallar, birinci derecede içinde çalışan işçileri ve çevresini etkiliyor. Aynı zamanda kömür yarattığı hava ve toprak kirliliğiyle tüm canlıların yaşamını doğrudan etkileyen bir işleve sahip.”
Kömürlü termik santralların geleceği tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tartışma konusu. 2053 net sıfır hedefi bulunan Türkiye hızlı bir şekilde kömürden çıkış planını duyurmalı. STK’ların açıklamasında kömürlü termik santralların kapanmasının, işçilerin işsiz, yoksul ve çaresiz kalması anlamına gelmemesi gerektiği ifade edilirken, kömürden çıkış sürecinin işçilerin haklarını koruyarak ve onları geleceksiz bırakmadan adil bir şekilde planlanması çağrısında bulunuldu.
Ekoloji örgütlerinin talepleri şu şekilde:
“Kömüre Karşıyız, Tazminatlı / Tazminatsız İşten Çıkartmaya da Karşıyız
Kömür sektörü emekçileri 40 yıl önce topraklarına el konularak santral ve madende çalışmaya mecbur bırakıldılar, şimdi de işsizliğe terk ediliyorlar.
Adil bir geçiş süreci ile işçilerin yeni istihdam olanaklarına erişiminin sağlanması gerekiyor. Bugün Yatağan Termik Santralı’nda ya da başka bir kömürlü santralda çalışan işçilerin de güvenli bir işe, temiz bir hava ve suya, iyi gıdaya erişim hakkı var. Hatta temiz bir gelecek en çok yıllarca yerin altında sanayinin çarklarının işlemesini sağlamış bu işçilerin hakkı. O nedenle, biz diyoruz ki, kömürden çıkış, işçilerin ve yerel halkın geleceğini güvence altına alan bir planla gerçekleştirilmeli ve bunun maliyetini de işçiler değil, yıllardır bu vahşi sömürüden kar toplayan devlet ve sermaye ödemelidir. Bu maliyet, kıdem tazminatı ya da susturmak için verecekleri başka herhangi bir tazminat değildir. Ya yeni, güvenli ve güvenceli bir iş, ya da hayat boyu gelir güvencesidir.
Sendikalar İşçinin ve Yerel Halkın Geleceğinden, Sağlığından da Sorumludur
Sendikalar geleneksel sendikacı refleksiyle işçinin korunmasını işin korunması ile karıştırıyor olabilir. Ama bizi sermayenin “yeşil” badana yapan çevrecileri ile karıştırmayın. Bizler, yaşamı sürdüren emekçiler olarak, doğanın ve emeğin sömürüsüne karşı birlikte mücadele ediyoruz. Kömür sektöründen özgürleşerek, hepimiz için adil ve sürdürülebilir bir gelecek talep ediyoruz.
İklim Adaleti, Emek Adaletinden Ayrı Düşünülemez
Kömürün sonu, işçilerin sonu olmamalıdır. Birlikte mücadele ederek, hem iklim krizine karşı çözüm üretebilir, hem de geçişin adil olmasını, kömür santrallarının kapatılmasının bedelini o santrallarda çalışan işçilerin tazminatları verilse bile işten çıkarılma ile ödememesini sağlayabiliriz.
İklim krizinin etkilerini azaltmak ve gelecekteki nesillere üzerinde yaşayabilecekleri bir dünya bırakmak istiyorsak, iklim krizine karşı en çok etkilenenler olarak hep birlikte mücadele etmek zorundayız.
Kırk katır mı kırk satır mı değil, eşit ve özgür bir dünya,
Hiçbir canlının sömürülmediği, hor görülmediği, gecelerinde aç yatmadığı bir dünya istiyoruz.”