Ülkemizin bir modernleşme sürecinden geçtiğini ve bu durumun sosyal bağların yıpranmasına neden olduğunu kaydeden Uslu, bireylerin giderek belirsizleşen bir ortamda toplumsal destek mekanizmalarından mahrum kaldığını belirtti.
İnsanların dünyaya karşılanmayı bekleyen ihtiyaçlarıyla geldiğinin altını çizen Uslu, “Karşılanmayan her ihtiyaç kişi açısından bir stres ve negatif enerji yaratmaktadır. Bunun sürekli olması kişiyi ruhsal anlama zorlayarak daha gergin, sinirli, karamsar, keyifsiz veya kaygılı olmasına yol açmakta, sonuç itibarı ile başta depresyon olmak üzere pek çok psikiyatrik rahatsızlığa zemin hazırlamaktadır” dedi.
Özellikle kendi yaşamına son veren bireylerin ağır bir depresyon sürecinden geçtiğini belirten Uslu, “Kişi kendini her şey bitmiş, çıkmaza girmiş gibi hissedebiliyor. Artık hayatta amacı olmadığını düşünen kişi de bu şekilde yaşamaktansa bu acıyı sonlandırmayı tercih ederek yaşamını sonlandırmayı seçebiliyor” dedi.
Yoksulluğun kriminal suçlara etki ettiği kadar yaşama kıyma vakalarında da tetikleyici olduğuna dikkat çeken Uslu, “Düşük gelir seviyesi nedeniyle kişinin ihtiyaçlarını karşılayamaması, fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olacaktır ki ruhsal sorunlar kişiyi uzun vadede çaresiz hissettireceğinden cana kıyma oranlarını da artacaktır” dedi.
Eniz ORAKCIOĞLU
“Temel sebep, alkol ve uyuşturucu alışkanlığı”
Suç̧ oranlarının artmasında göçlerin yanı sıra birçok faktörün etkili olabileceğinin de altını çizen Uslu, şu noktalara dikkat çekti:
“Ülkemiz gelişmekte olan bir ülkedir. Modernleşme süreci ile birlikte toplumların ekonomik, teknolojik, siyasal, sosyokültürel ve demografik alanlarında önemli değişmeler meydana gelmektedir. Kentleşme düzeyinin artması, aile kurumunun zayıflaması, alkol ve uyuşturucu alışkanlığının gelişmesi, kültürel farklılığın ve çatışmanın artması, geleneksel değer ve bağlılıklarının zayıflaması modernleşme süreci ile ilişkili olarak ortaya çıkan suç̧ oranları ve suç̧ kalıpları üzerinde etkili olan gelişmelerdir. Toplumların geleneksel toplumdan modern topluma geçiş̧ sürecinde maruz kaldığı hızlı ve köklü sosyal değişmelerin, sosyal değerlerin zayıflamasına ve sosyal bütünleşmenin azalmasına yol açarak suçluluk koşullarını yarattığı ileri sürmektedir. Değişim süreci ile birlikte zayıflayan toplumsal değer ve kurumların yerini henüz tam olarak yeni kurumların ve değerlerin alamaması, toplumsal yapıyı belirsizleştirmekte ve bireylerin destek mekanizmalarından yoksun kalmasına yol açmaktadır.”
“Dışarıdan alınan göçler suç artışına neden oluyor”
Kuzey Kıbrıs’ın yoğun bir şekilde göç aldığı ve bunun yetkili mercilerce denetlenmediğini savunan Ece Uslu şunları söyledi:
“Geleneksel yapının baskın olduğu ülkemiz gibi toplumların modernleşme süreçlerinde suç̧ oranlarındaki artışların nedenlerinden biri de dışarıdan alınan göçlerle paralel olarak nüfusun heterojenleşmesi, bunun sonucunda değerler alanındaki değişim ve toplumsal değerler alanındaki denetim unsurlarının zayıflamasıdır. Yine buna paralel olarak gelişen gelir eşitsizliği, yoksulluk, düşük gelir, alt sosyal sınıf da suç oranının artmasında büyük bir rol oynamaktadır. Kaldı ki ülkemizin ne denli fazla göç aldığı ve bu konuda maalesef yeterli denetimlerin yapılmadığı göz önünde bulundurulduğunda bu konunun ne denli büyük bir rol oynadığı kolayca anlaşılabilmektedir. Yine özellikle küçük yaşlardan başlayan ve aile desteğini de içeren eğitim eksikliğinin de büyük rolü olduğunu düşünmekteyim.”
“Karşılanmayan ihtiyaçlar kendi canına kıyma oranlarını artırır”
Eşitsizlik, yoksulluk, düşük gelir düzeyinin suç oranını arttırmakla birlikte kendi canına kıyma oranlarını da artırdığını vurgulayan Uslu, “İnsan olarak anne karnına düştüğümüz andan itibaren sahip olduğumuz en önemli şey şüphesiz ki karşılanmayı bekleyen ihtiyaçlarımızdır. Başka bir ifade ile ihtiyaçlar yaşamımızın temelini oluşturmaktadırlar ve yaşam bu ihtiyaçların sağlıklı ve tatmin edici şekilde karşılanması ile ilişkilidir. Karşılanmayan her ihtiyaç kişi açısından bir stres ve negatif enerji yaratmaktadır. Bunun sürekli olması kişiyi ruhsal anlama zorlayarak daha gergin, sinirli, karamsar, keyifsiz veya kaygılı olmasına yol açmakta, sonuç itibarı ile başta depresyon olmak üzere pek çok psikiyatrik rahatsızlığa zemin hazırlamaktadır. Bir başka ifade ile uzun süre karşılanmayan ihtiyaçlar, organizmanın kendini ayarlama sistemini bozacağından fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olacaktır ki ruhsal sorunlar kişiyi uzun vadede çaresiz hissettireceğinden cana kıyma oranlarını da artacaktır. Ya da kişi gideremediği ihtiyaçlarını giderebilmek adına illegal yollara başvurabilecektir. Tabi ki tüm bunların ortaya çıkmasında kişilerin bu stres faktörlerine ne oranda maruz kaldığı ve kişinin dayanma gücü de önem taşımaktadır” ifadelerini kullandı.
“Tecavüzün altında dürtü kontrol bozukluğu var”
Uslu, taciz ve tecavüz gibi suçlar işleyen kişiler için cinselliğin de bir ihtiyaç olduğunu savunarak, cinsel sapkınlıkların (taciz, tecavüz vs.) ihtiyaçların sağlıklı karşılanamamasına bağlanabileceğini belirtti. Uslu, cinsel ihtiyacı açıklarken “Sağlıklı bir insanda doğal bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan cinselliğin, çeşitli toplumsal baskılar ve ön yargılar sonucu tatmin edici bir şekilde yaşanmaması sonucu kişi bu ihtiyacını giderebilmek adına kontrolsüz davranabilmekte ve başkasına vereceği zararı hesaba katmaksızın eyleme geçebilmektedir” dedi. Uslu “Bu gibi eylemlerin altında dürtü kontrol bozuklukları, pedofili, kişilik bozuklukları gibi ruhsal patolojiler yatmaktadır dedi.
Psikolog Uslu şöyle devam etti:
“Çözümsüzlük bireyi acıyı sonlandırmaya itecektir”
“Cana kıymaya gidene dek ne gibi travmalar yaşarız sorusu çok genel bir soru, sonuç itibarı ile herkes farklıdır. Hepimiz kendi içiminde biricik ve özeliz. Hepimizin hayata bakışı, dayanma eşiği, kalıtsal özellikleri, kendini destekleme gücü farklıdır. Dolayısı ile biri için çok travmatik olabilecek bir olay diğer kişi için çok önemsiz olabilmektedir. Hepimiz zaman zaman işle, evlilikle ilgili sorunlar yaşayabiliriz, aile ilişkilerinde sorunlar da yaşayabiliriz. O an üzülebiliriz ama her şeyin çözümü olduğunu düşünüp, düştüğümüz yerden ayağa kalkarız, bir çözüm bulmaya çalışırız. Eğer birey ruhsal anlamda sağlıklı değilse, o zaman çözüm bulamayacağı için çözümsüzlük onu “acıyı sonlandırmaya” itecektir.”