Elli bin yıllık insanlık tarinden kaçtane diktatör geçti diye saysak bunu herhalde binlerceyle ifade etmek zorunda kalırdık. Yerleşik hayatın başladığı dönemle birlikte ve toprağın işlenmesine kadar olan süreçte, insanoğu hiçbir şekilde bir yere bağlı kalmamıştır. İhtiyaçlarını karşıladıktan sonra sürekli başka yerlere göç ederek hayatını sürdürüyordu.
İşte bu yüzdendir ki yerleşik yaşamla birlikte reisler, derebeyleri ve daha sonraları da kralıklar imparatorluklar ortaya çıkmıştır. Küçük azınlıklar sürekli olarak büyük çoğunluk üzerinde bir tahakküm oluşturmak zorundaydı. Bu yüzden kendini koruyacak fermanlar ve kanunlar çıkararak büyük çoğunluğu bu kurallara uymaması halinde idam da dahil bir çok cezayla cezalandırıyordu. Yani büyük kalabalığı kurduğu korku algısıyla idare ediyordu.
Ve bu korku imparatorluğu ilkel komünal toplumda günümüze kadar her zaman işlevini laikile yerine getirmiştir. Aslında eski devirlerdeki korku algısıyla günümüzdeki korku algısı arasında içerik olarak bir fark yokken nitelik olarak belli farkları içinde barındırıyor. Kısaca bunlar konjektürel farklardır. Ve her dönem aynı şeyler dönemin koşullarına göre düzenlenmektedir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan “korkut yönet” algısı hep felaketle sonuçlanmıştır. Reisler devrilmiştir. Kırallıklar yıkılmıştır, imparatorluklar bir gecede haritadan silinmiştir. Fakat yine insanlık serüveninde birileri çıkıp da altermatif bir sistem geliştirememiştir. Her zaman devrilen reisin yerine daha gaddar bir reis geçmiştir. Yıkılan kıralığın yerine daha barbar krallar gelmiştiş. Devrilen barbar imparatorun yerine daha da barbarı gelmiştir. Çünkü kim gelirse gelsin halkın iktidarını kurmadığı sürece her zaman kurallarını daha ada acımasız hale getirmesi gerekiyordu. Varlığının devamı bunu gerektiriyordu.
24 yıllık AKP hükümetlerine baktığımızda bunu çok bariz görebiliriz. Her geçen gün daha da vahşileşen ve korku rüzgarını savuran bu, ne üdüğü belli olmayan, yapı bu estirdiği korkuyla hem türk halkının değerlerini elden çıkarmış, hem de ülkeyi yeniden yapılandıracak enlelekyayı bertaraf etmiştir. Yani Türkiye Cumhuriyeti bir daha asla onarılamıyacak bir evreye girmiştir. Yani AKP iktidarı son bulsa bile gelecek iktidarlar inanın AKP iktidarlarını aratacak düzeyde olacaktır. Zaten AKP den önceki iktidarlara da baktığımızda yine korkuya dayalı bir askeri vesayeti görüyoruz.
Gelelim Kuzey Kıbrıs’a; kedinin kuyruğunda takılı maşappa misali bir durumla karşı karşıya. Kedi can havliyle uçuruma doğru yol alırken, kendisi sağa sola savrulmazken maşappa fizik kuralları gereği, sürekli olarak sağa sola çarparken, bir de yukarı aşağı vurarak telef olmaktadır.
Kuzey Kıbrıs diye adlandırdığımız ve Türkiye tarafından işgal edilen bu ada yarısı Türkiye’nin alt yönetimidir. Bu güne kadar kurula bir çok yapı bu işgali gizlemek içindi. Ve uluslar arası aktörleri kandırmak içindi. Ama uluslar arası camia gonnara toplamıyor.
Aynı oluşumun (NATO) üyesi olması hasebiyle bu güne kadar gösterilen töleranslar sanırım artık bitmiştir. Özellikle Mart ayında yapılacak beşli görüşme de bunun en güzel göstergesidir. Ortadoğuyla birlikte, Kıbrıs da, bu yeniden düzenlemeden nasibini alacaktır.
Alacaktır almasına da aynı kendi ülkesinde kurduğu korku imparatorluğunu hem de nüfusuyla birlikte bu ülkede de kurmuştur. Her Kıbrıslı da bunu çok iyi biliyor.
Ama ne diyeyim ki Türkiye bu korku imparatorluğunu kurarken kıbrıslıların hemen hemen hepsi de buna çanak tutmuştur.
Peki bunu ne adına yapmıştır?
Pek tabi çaldığı malı kaybetme korkusu adına.