DOLAR 32,2053 -0.22%
EURO 35,1156 -0.22%
GBP 41,0337 -0.05%
ALTIN 2.498,171,32
BITCOIN 21667260,17%

Kalemi silaha çevirmeyin

ABONE OL
10 Ağustos 2015 08:33
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

 

Doğu Akdeniz Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-TV, Sinema ve Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Metin Ersoy, son zamanlarda sık sık tartışmalara neden olan “neyin ifade özgürlüğü olup neyin olmadığı” konusunda Yeni Bakış’ın sorularını yanıtladı.

 

Doç. Dr. Ersoy: İfade özgürlüğünü; konuşma özgürlüğü veya fikrini ifade etme hakkı olarak açıklayabiliriz. İfade özgürlüğünün verdiği haklara dayanarak, başkalarının haklarına saygısızlık, halk sağlığını ve huzurunu tehdit etmek, nefret söylemlerinde bulunmak gibi noktaların bizler için sınırlar olması gerekiyor.

 

“Gazeteciler zaman zaman basın etiği ve ifade özgürlüğü arasındaki ilişkiyi kendi çıkarlarına göre yorumlama eğiliminde olsalar da, doğru olan, ifade özgürlüğünü bir kalkan olarak kullanmamaktır. Gazeteciler için ifade özgürlüğü demokratik toplumların vazgeçilmezidir. Zira, fikirleri özgürce yansıtamayan bir medyanın olduğu yerde, özgür bir toplumdan bahsedemeyiz.”

 

“Gazeteciler çatışma, negatif ve sansasyon içeren olayları daha da abartarak ve çoğu zaman da haber söylemlerine dikkat etmeden servis ediyorlar. Ülkemizde de ifade özgürlüğü kavramı gerek bireyler gerek ise gazeteciler tarafından zaman zaman sınırları aşarak kullanılıyor.”

 

“Barış gazeteciliği kavramından yola çıkarak, dünyada yaygın gazetecilik anlayışının şiddet ve para kazanma odaklı olduğunu söylemek yanlış değildir. Para kazanma odaklı bir gazetecilik anlayışının ise doyurucu bir habercilik yapması düşünülemez.”

 

“Medyanın elinde önemli bir güç bulunuyor. Bu gücü toplumların barışına ve uzlaşmasına yönelik kullanmak bir tercih meselesidir. Ancak bu gücü tam tersi de kullanabiliriz. Şiddeti ve çatışmayı körüklemek gazetecilerin temel görevleri arasında yer alamaz. Aksine, gazeteciler haberlerinde şiddeti ve çatışmaları meşrulaştırabilecek, ileride bireyleri şiddete yönlendirebilecek haber çerçevelerinden uzak durmalıdırlar.”

 

Derya AYDOĞAN

 

 

Y.B: Öncelikle “ifade özgürlüğü”nü tanımlayalım. Yazılı ve görsel basın için ifade özgürlüğü ne anlama geliyor?

İfade özgürlüğünün tanımına geçmeden önce şunu söylemeliyiz; ifade özgürlüğü Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ilan edildiği gibi en temel bir insan hakkıdır. Bu “hak” birçok ülkede farklı yorumlansa da, günün sonunda ifade özgürlüğünü; konuşma özgürlüğü veya fikrini ifade etme hakkı olarak da açıklayabiliriz. Bu bireysel tanımdan sonra, medya için ifade özgürlüğünün ne anlama geldiğine baktığımızda; söz konusu ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasına yardımcı olabilecek mecranın medya olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi”ni referans aldığımızda, bildirgenin birinci maddesinde İnsan ve Yurttaş Hakkı başlığı altında şu ifadeler yer alıyor: “Herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır.”

 

Y.B: İfade özgürlüğünün sınırlarını çizen unsurlar nelerdir?

İfade özgürlüğünün sınırlarını düşündüğümüzde; karşımıza bir kişinin özgürlüğünün bittiği yerde, başka birinin özgürlüğünün başladığı gelmelidir. Yani, ifade özgürlüğü bireylere mutlak bir özgürlük vermiyor. İfade özgürlüğünün verdiği haklara dayanarak, başkalarının haklarına saygısızlık, halk sağlığını ve huzurunu tehdit etmek, nefret söylemlerinde bulunmak bizler için sınırlar olması gerekiyor.

Üniversitede ders verirken şunu fark ediyorum; öğrencilerin bazıları “internet ortamında özgürüm, kimse yazdıklarıma ve paylaştıklarıma karışamaz” şeklinde savunmalar yapıyor. Bu tür bir mutlak özgürlük tanımı başkalarına zarar vermediği noktada kabul edilebilir. Ancak başkalarına yönelik tehdit, küfür, aşağılama, nefret söylemi içeren ifadeler ile siber kabadayılık yapmak dünyanın hiçbir yerinde “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmiyor.

 

Y.B: Basın etiği kavramı ile “ifade özgürlüğü” arasındaki ilişki nasıl olmalıdır?

Basın veya medya etiği ile ifade özgürlüğü arasında doğrudan bir ilişki vardır. Gazeteciler zaman zaman bu ilişkiyi kendi çıkarlarına göre yorumlama eğiliminde olsalar da, doğru olan, ifade özgürlüğünü bir kalkan olarak kullanmamaktır. Gazeteciler için ifade özgürlüğü demokratik toplumların vazgeçilmezidir. Zira, fikirleri özgürce yansıtamayan bir medyanın olduğu yerde, özgür bir toplumdan bahsedemeyiz. Gazeteciler meslek etiğinde yer alan ve kendilerine yol gösteren ifadelerden yararlandıkları oranda ifade özgürlüğünü daha az ihlal ederler. Ne yazık ki meslekteki bazı arkadaşlarımız, gazeteciliğin kendilerine sınırsız bir ifade özgürlüğü ve hakkı verdiğini düşünüyor. Böylece yaptıkları haberlerde medya etiğinde yer alan maddelerin birçoğunu ihlal ediyorlar. Özellikle son yıllarda gelişen internet teknolojisi ile birlikte bu ihlaller konusunda Medya Etik Kurulu’na sıkça şikâyet gelmeye başladı. Medya Etik Kurulu’nun bir üyesi olarak vatandaşlarımıza çağrımız; medyada gördükleri bu tür ihlalleri bizlere şikâyet etmeleridir.

 

Y.B: Kıbrıs’ın kuzeyinde bu iki kavramın yeterince anlaşıldığı ve sindirildiği söylenebilir mi?

Sadece Kıbrıs’ta değil, dünyada medya etiği ile ifade özgürlüğünü yorumlamada temel sorunlar bulunuyor. Bunların arasında, medya sahiplik yapısının söz konusu ifade özgürlüğüne ciddi müdahalelerde bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, medya patronları kendi çıkarları doğrultusunda medyadaki ifade özgürlüğü hakkını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanabiliyor. Diğer bir sorun ise, genel geçer gazetecilik haber değerlerinin problemli olmasıdır. Gazeteciler çatışma, negatif ve sansasyon içeren olayları daha da abartarak ve çoğu zaman da haber söylemlerine dikkat etmeden servis ediyorlar. Ülkemize dönecek olursak, ifade özgürlüğü kavramı gerek bireyler gerek ise gazeteciler tarafından zaman zaman sınırları aşarak kullanılıyor. Özellikle sosyal medya ile birlikte, bu platformlarda yapılan paylaşımların ifade özgürlüğünün yeterince bilinmediği veya yanlış yorumlandığını bizlere göstermektedir.

 

Y.B: Özellikle milli ve dini duyguların alenen sömürüldüğü durumlarda bunu yapan kuruluşlara ne gibi yaptırımlar uygulanması gerekmektedir?

Milli ve dini duygular sadece medya tarafından değil, toplumların içindeki birçok farklı organizma tarafından sömürülüyor. Bunu düşündüğümüzde, medyanın bu tür sömürülere karşı bir duruş sergilemesi bekleniyor. Ne yazık ki karşı duruş sergilemesini beklediğimiz medya, bu durumlara yardımcı olan yayınlar yapıyor. Bu tür yayınlara alet olan kuruluşlara en iyi yaptırım “izleyiciler/okuyucular” tarafından verilmelidir. Medya Etik Kurulu veya benzeri sivil toplum kuruluşlarının önerilerini dikkate almayan kuruluşlara, halkın bir yaptırım uygulaması gerekiyor. İsterlerse şikâyetlerini söz konusu yayıncı kuruluşlara iletebilirler. Bir sonraki aşamada ise satın almayabilirler, izlemeyebilirler veya takip etmeyebilirler.

 

Y.B: Medyanın halkın çıkarlarını, kamu düzenini ve toplumsal barışı bozacak nitelikte haberler yapmasının tehlikeleri nelerdir?

Medyanın kamu düzenini korumakta, toplumsal barışı sağlamakta ve halkın çıkarlarını korumakta ciddi rol oynaması gerekiyor. Medyaya yüklediğimiz bu tür sorumluluklar, mevcut medya düzeni içerisinde ne yazık ki uygulamada sorunlar yaşıyor. Medyadaki bu tür sorunlara karşı “barış gazeteciliği” kavramı yol gösterici olabilir. 2000’li yılların başından beridir “barış gazeteciliği” kavramı üzerinde çalışıyorum.

Barış gazeteciliği her ne kadar da ismi gereği bir karşıtlık gibi dursa da bu anlayışın herhangi bir gazeteciği karşı değil, tam aksine sektörün sağlık sorunlarına çare olabilecek yeni etik değerler bütünlüğü olduğu söylenebilir. Yani barış gazeteciliği ne savaş gazeteciliğinin ne de geleneksel gazetecilik anlayışlarının karşıtıdır. Barış gazeteciliği geleneksel olarak tanımlanan ve dünyada yayın olarak yapılan gazeteciliğine katkı sağlayabilmek için geliştirilmiş bir gazetecilik anlayışıdır.

Barış gazeteciliği kavramını ortaya atan kişi Prof. Dr. Johan Galtung olmuştur. Galtung’un barış gazeteciliği kavramından yola çıkarak, dünyada yaygın gazetecilik anlayışının şiddet ve para kazanma odaklı olduğunu söylemek yanlış değildir. Para kazanma odaklı bir gazetecilik anlayışının ise doyurucu bir habercilik yapması düşünülemez. Daha doyucu, anlamlı ve içerikli bir medya oluşturmaya çalışan barış gazeteciliği anlayışı, şöyle özetlenebilir: çatışmadan uzak, ortak zemin yaratan, insan, süreç ve çözüm odaklı bir gazetecilik anlayışı.

Bu kavram ile birlikte gazetecilerin yaptıkları haberlerin sonuçlarına daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor. Yani ifade özgürlüğünün verdiği hakların arkasına saklanarak, halkın sağlığını bozmak doğru değildir. Barış gazeteciliği toplumsal ve toplumlar arası barışa zarar verebilecek her türlü yayının karşısında bulunuyor. Sadece etnik çatışmalarda değil, kriz, felaket ve toplumsal olaylarda da barış gazeteciliğin benimsediği yeni etik değerler gazeteciler için yol göstericidir.

Sorunuza geri dönerek toparlarsam; medyanın elinde önemli bir güç bulunuyor. Bu gücü toplumların barışına ve uzlaşmasına yönelik kullanmak bir tercih meselesidir. Ancak bu gücü tam tersi de kullanabiliriz. Şiddeti ve çatışmayı körüklemek gazetecilerin temel görevleri arasında yer alamaz. Aksine, gazeteciler haberlerinde şiddeti ve çatışmaları meşrulaştırabilecek, ileride bireyleri şiddete yönlendirebilecek haber çerçevelerinden uzak durmalıdırlar. Sosyal medya ile birlikte bu tür yayınlara devam eden kişilerin eleştirildiği ve kınandığı görülmektedir. Unutmayalım ki bu tür yayınlar ifade özgürlüğü içinde kabul edilemez.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam