DOLAR 32,2750 -0.04%
EURO 35,1008 -0.07%
GBP 40,8888 -0.16%
ALTIN 2.466,430,02
BITCOIN 2103750-1,24%

DÜNYA ARTIK TERS DÖNECEK

ABONE OL
21 Temmuz 2016 10:25
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

Çiğdem DÜRÜST

Osmanlı İmparatorluğu’nu Türkiye Cumhuriyeti (TC)’ne bağlayan evrede, altına imza konulan Lozan Barış Antlaşması (LBA) da darbe senaryolarında kendine yer buldu.

LBA’na 1923’te imza konulduğu ve bu antlaşmanın süresinin 100 yıllık bir periyodu kapladığının konuşulduğu dönemeçte, TC’deki her türlü planın 2023’e göre yapıldığı görüşleri gündemdeki önemli yere oturtuldu.

LBA’nın özellikle dikkati çekmekte olan ayrıntılarının boğazların kontrolü ve bor ile alakalı olarak önemli olduğuna yapılan vurgularda, LBA’nın bitiminde, TC’nin bölgedeki gücünün, ciddi anlamda artacağı; dünyanın önemli güçlerininse bu konuda önlem almaya çalışıyor olduğuyla ilgili tezler ortaya atılıyor.

İlginç ve araştırılmaya değdiği açıkça görülen bu konuların, tarih ve siyaset bilimcilere önümüzdeki 7 yıl için önemli çalışmalar yapmak üzere yol açabileceği de ortada. Ayrıca, ülkedeki iç ve dış siyasetin de, bu doğrultuda yapılanma ihtimalini akıllara getiriyor.

Ben bir tarihçi ve siyasetçi değilim. Akademik bağlamda en fazla sosyal psikoloji veya bireylerin algıları üzerinden sorunu değerlendirme şansım olabilir akademik olarak. Yine de olayın siyasal ve ekonomik boyutunun büyüklüğü ve önemini kavramamak mümkün değil.

Eğer tahminler doğru ve dedikodudan öteye şimdilik geçememiş bu ayrıntılar gerçekse, TC hakikaten bir süper güç olma yolunda.

Ve mevcut süper güçlerin de buna katlanabileceklerini düşünmenin saçma olacağı gün gibi ortada.

 

O halde Rusya başta olmak üzere İngiltere, Amerika ve Japonya gibi güçlerin konuyla doğrudan ilgileneceklerini, dünyanın tükenmekte olan kıt kaynakları açısından konuyu irdeledikleri zaman da bunun bilincinde olacaklarını görebiliyoruz.

Ortadoğu’da çoğu zaman sadece bir petrol sorunu gibi görünmekte olan sorunun, ucu TC’ye dayanan bir takım bağlantıları da içerdiği, Musul-Kerkük gibi alanlarla TC’ye bağlanan sorunların da ne kadar önemli olduğu gün gibi ortada…

Yıllardan beridir, belki de kritik konularla ilgili, ülkelerin kendi çıkarlarını koruyarak, ancak başka devletlerin özgürlük alanlarını bozmadan barış içinde yaşamlarını sürdürebileceklerine olan inancımın varlığıyla, emperyalizmin gözünü değil sadece TC’ye, hiçbir yere dikmemeleri gerektiğine inanan ve bunu savunan dünya görüşümle ürkmemek elde değil!

Kıbrıs’ın bu bölgesinde, TC’yle kurulan bağlarımızı da düşünecek olursak, bölgenin stratejik önemi vesilesiyle her zaman vurgu yapmaya çalıştığım Kıbrıs adasının değerini de bütün bu bilgilere eklediğimiz zaman, görülüyor ki, ortaya koymaya çalıştığımız varsayımlar  Türkiye’nin belki de genelde doğru adımlar atmaya çalıştığını göstermekte.

Şimdi bazı okurlarımın şaşkınlık içinde bu satırlara daha da yoğunlaştıklarını, özellikle  son cümlemden sonra hissedebiliyorum.

***

TC’nin elbette ki kendi çıkarlarını korumak ve kollamak zorunluluğu açıktır. Kıbrıs’ta olası bir çözümün, Lozan’a bağlanan kurgusuyla Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini azaltmak için alet edilmekte olduğumuz bir senaryo olabileceğini dahi düşünmeden edemiyorum.

Peki, doğru hangisi ve hangi yoldan devam edilmesi gerekiyor? Bu konudaki kararsızlığın şimdiden itibaren daha da zorlaşacağını, sanıyorum benim söylememe gerek yok! Çünkü sandığımız gibi, bir özgürlüğün ve gücün, dünyadaki neredyse hiç bir devlette bulunmadığını, sadece belli çok gelişmiş devletler içerisindeki bazı kesimlerin dünyayı yönetiyor olduklarını da anlayabiliyoruz!

***

Bu bir şehir efsanesi değil!

Eğer Lozan’ın gizli bir protokol ile süresini 100 yıl ile sınırlı tuttukları doğruysa, hakikaten TC bir süper güç olma yolunda! İktidarı elinden kaybetmek istemeyenlerin ağızlarının suyu akıyor olabilir!

Haaa… Bu noktada Türkiye’nin henüz AB üyesi olmadığından hareketle Birleşmiş Milletlerin bu konudaki hazırlıklarını da merak etmiyor değiliz!

Esasında Lozan’ın bir barış ve özgürlük antlaşması gibi lanse edilmesini sindiremeyenlerin intikam çanlarını yavaş yavaş açığa çıkarmaya başladıkları bir dönemeçte miyiz, ona da bakmak gerekebilir.

Bu aşamada, başka devletlerin özgürlüklerini ve kendi toprakları üzerindeki haklarını ihlal etmeye, ya da ele geçirmeye çalışanların ders alacağı bir düzen;

Gerçek evrensel barışın tesis edilmesi için kurulacak etik ve ahlaklı bir sistemle;

Dünyanın ileriye dönük planlarını, insanlığın iyiliği için kullanabilecekleri;

Yeni savaşların çıkmayacağı ve kan dökülmeyecek bir dünya düzeni kurulması için gereken ne varsa tespit edilerek yaşanabilmesini dileyerek beklemekten başka çaremiz yok galiba.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam