DOLAR 32,2053 -0.22%
EURO 35,1156 -0.22%
GBP 41,0337 -0.05%
ALTIN 2.498,171,32
BITCOIN 21618780,27%

Bu böyle gitmez

ABONE OL
25 Kasım 2015 10:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

FEMA aktivisti Aslı Murat, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” ile ilgili şunları söyledi: Artık sabrımız kalmadı. Şiddete uğrayan kadınların hayata tutunabilmeleri için gereken kurumların hayata geçirilmesi noktasında, kaybedecek tek bir dakikamız bile yok

 

Bağımsızlık Yolu Aktivisti Firuzan Nalbantoğlu, sadece fiziksel açıdan ülkemizde 2 yılda 442 kadının şiddet gördüğünü vurgulayarak, “Kadınlar hem evde hem de iş yerlerinde psikolojik şiddete uğruyor ve bunlarla ilgili herhangi bir veri yok. Kaldı ki fiziksel şiddetle ilgili resmi rakamlar var olan durumun küçük bir izdüşümüdür. Bu oranlar kadınların maruz kaldığı şiddetle ilgili endişe verici verilerdir” dedi.

 

YKP-Fem Aktivisti Faika Deniz Paşa, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformunun bu yılki ‘Yüzümüze bakacak yüzleri olsun’ sloganıyla yola çıktıklarını belirterek, “Sistem şiddeti kıskançlık, aşk ve bir anlık hiddet olarak basitleştirmeye çalışır. Oysa bizim için şiddet, güç ve iktidarla alakalıdır ve şiddet kadının üzerinde erkek egemen baskıların kurulmasını sağlayan ve kadının toplumdan hor görülmesini sağlayan bir pratiktir” dedi.

 

Eniz ORAKIOĞLU

 

“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” dolayısıyla Yeni Bakış’a konuşan kadın hakları aktivisteri, toplumsal cinsiyet eşitliğinden söz etmenin mümkün olmadığı bir ülkede, şiddetin kadınların karşısına her alanda çıkabileceğini belirtti. Aktivistler, kadın haklarını geliştirecek politika ve yaptırımları uygulamaktan kaçınan siyasi erkin canı yanan her kadından sorumlu olduğuna işaret etti.  
 

FEMA Aktivisti Murat: Şiddet eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklanır

 

Feminist Atölye Aktivisti Aslı Murat kadına yönelik şiddeti ve mücadele yollarını şöyle anlattı:

Kadına yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddet, uluslararası insan hakları sözleşmelerinde de belirtildiği üzere, eşitsiz güç ilişkilerinden kaynaklanır. Ülkemizde de yürürlükte olan Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti; bir insan hakkı ihlâli ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak tanımlar. Toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan kalıplaşmış değer yargıları, erkek egemen sistemin, kadınların hayatı ve iradesi üzerinde sonsuz hak sahibi olduğunu ortaya koyar. Cinsiyetçi şiddet, sanıldığının ve çoğu zaman aksettirildiğinin aksine, ne bir anlık sinir ne “kıskançlık – namus – geleneksel ahlâk”  ne de “ekonomik bunalım” gibi durumlar neticesinde yaşanır. Bu sebeple dünyanın pek çok noktasında kadına yönelik şiddet, adalet ve eşitlik talepleri üzerinden şekillendirilir. Çünkü şiddeti başka bir temelde önlemek mümkün değildir. Söz konusu eşitlik, siyasi anlamda eşit temsiliyetten, ev içindeki cinsiyetlendirilmiş iş bölümünün dönüşüme tabi tutulması gerektiğine kadar uzanan, geniş bir alana yayılır. Hiçbir kadın, şiddetten nasibini almadığını söyleyemez. Meseleyi salt fiziksel şiddete indirgemediğimizde, bu daha net anlaşılır. Şiddet fiziksel olmanın yanında; cinsel – ekonomik ve psikolojik alanlarda da gerçekleşir. Eşitliğin var olmadığı yerde, şiddetin hayat bulması kaçınılmazdır.

 

 

“Bizim böyle bir sorunumuz” yoktur demek, abesle iştigaldir

Eğer ülkenizde hiçbir noktada eşitliği tesis edememişseniz, şiddetin varlığını ret edemezsiniz. Keza kadınların ölümüne kadar varan vakaların yaşandığı bir coğrafyada, “bizim böyle bir sorunumuz yoktur” demek, abesle iştigaldir. Bu sebeple 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde, devlete ve topluma yönelik ileri sürülmesi gereken taleplerin başında, eşitliğin tesis edilmesi gelir. Tabi ki buna ek olarak şiddeti ortadan kaldırmak adına pratik önlemler de alınmalıdır.

 

“Tüm kadınlar aynı koşullara sahip değil”

Uzun bir süredir feminist örgütler tarafından yürütülen farkındalık çalışmaları sonucunda, kadınlar uğradıkları şiddeti dile getirebilmeye başladılar. Yakın zamanlarda yürütülen araştırmalardaki can acıtıcı veriler, kadına yönelik şiddettin son yıllarda artış gösterdiğini kanıtlamaz. Sadece daha kolay görünür olmaya başlamıştır. Önceleri “sorunun kendinde olduğu”, “maruz kaldığı şiddeti ‘hak ettiği’ ”, “ailesini zor durumda bırakmak istemediği”, “çoğu zaman çocuklarının geleceğini düşündüğü” gibi gerekçelerle susan kadınlar, artık bunun bir mücadele alanı olduğunun bilincinde. Tabi ki tüm kadınlar aynı koşullara sahip değil. Hâlâ adalete erişimde sıkıntılar yaşayan, şiddetin ortadan kaldırılması için başvuru imkânı bulamayan kadınlar var. Buna ek olarak devletin, cinsiyetçi şiddete yönelik kendi içine dönük çalışmalar yapmıyor olması da yaşanan şiddetin ağırlığını arttırıyor. Özellikle Polis Teşkilatı içerisinde derin çalışmalar yapılmalıdır. Bugüne kadar edindiğimiz tecrübeler, şiddet olaylarında ilk başvuru yeri olan karakollardaki uygulamaların (özellikle ev için şiddette) pek iç açıcı olmadığını gösteriyor.

 

“Her 3 kadından 1’i şiddet görüyor”

En son bugün, kamuoyu ile paylaşılan ev içi şiddete dönük hazırlanan anket sonuçlarında, her 3 kadından 1’inin şiddete maruz kaldığı gerçeği ortaya çıktı. Rakamlar da ortaya koymaktadır ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde kadına yönelik erkek şiddeti ciddi bir boyuttadır. Devlet üç maymunu oynamaktan vazgeçip, acil önlemleri hayata geçirecek bir ajanda geliştirmelidir.

 

“Devlet söz vermesine karşın sığınma evini hayata geçirmedi”

Sığınma evleri, şiddete maruz kalan bireylerin kolayca ulaşabileceği – sağlıklı – güvenli bir şekilde sığınabileceği, onlara ekonomik gücünü elde etmek için yardım sağlayabileceği, hukuki ve tıbbi destek verilecek ve şiddete maruz kaldıklarında yaşadıkları zorluklara karşı dayanışma ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri nefes alabilme alanlarıdır. Devlet kaç yıldır söz vermiş olmasına rağmen, bir sığınma evini hayat geçirebilmiş değildir. Hâlbuki bunun yerine her köye birer, ikişer cami yapılmasında bir beis görülmemektedir. Tıpkı trafik kazalarında hayatını kaybeden kişilerin ardından yol güvenliği ile ilgili yapılan konuşmalarda olduğu gibi, bir kadının şiddet sonucunda hayatını kaybetmesi ile sığınma evinin mevzu bahis yapılmasının trajikomik olduğunu düşünüyorum. Özelde bu alanda çalışma yapan insanların, genelde ise kadınların bu tip açıklamalara karınları toktur. Artık sabrımız kalmadı. Şiddete uğrayan kadınların hayata tutunabilmeleri için gereken kurumların hayata geçirilmesi noktasında, kaybedecek tek bir dakikamız bile yok.

 

“Adli yardım gündeme alınmalı”

Geçtiğimiz yıllara nazaran, son zamanlarda yasal anlamda önemli değişikler yaşandı. İlk etapta FEMA’nın düzenlediği imza kampanyası sonucunda 2011 yılında Meclis’ten geçirilen Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi sözleşmesi, onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası oldu. 2011 yılında Meclis’te onaylanan sözleşme, imzacı devletlere kadına yönelik şiddet alanında “önleme, koruma, kovuşturma ve politikalar geliştirme sorunluluğu” yükler. Hâl böyle olunca devletlerin çok kapsamlı çalışmalar yapmaları kaçınılmazdır.

2014 yılında değiştirilen Fasıl 154 Ceza Yasası’ndaki cinsel suçlar bölümü ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi (TOCED) Yasası ile 2015 yılında 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasası’nda yapılan değişiklikler, hem eşitliğin sağlanması hem de şiddetin önlenmesi için önemli kurumsal düzenlemeler ortaya koydu. Lakin TOCED’in bu güne kadar çalışmaya başlamaması, gerek daire içerisinde gerekse diğer bakanlıklarda kurulması hedeflenen cinsiyet odak noktalarının işlevsel hâle getirilmemesi, Polis ve Hastanede kurulması öngörülen Şiddete Müdahale Birimlerinin açılmaması, Şiddeti Önleme Danışma Merkezlerinin aktif hale getirilmemesi, kadına yönelik şiddeti önleme konusundaki siyasi irade noksanlığının en açık göstergeleridir. Buna ek olarak Aile Yasası içerisinde düzenlenen, koruma emri ve adli yardım müesseselerinin uygulanmasına dönük çalışmaların yapılmamış olması da üzücüdür. Adli yardım, anayasal olarak sosyal devlet anlayışını benimseyen bizim gibi ülkelerde, maddi güçsüzlüğü neticesinde adalete erişim olanağı bulamayan büyük bir kesim için adaletin sağlanması için önemli bir araçtır. Adli Yardım, özellikle bütçe görüşmelerinin başlayacağı bu günlerde, ilgili bakanlıkların dikkatle değerlendirmesi gereken konular arasında yer almalıdır.

 

Gece kulüplerindeki hak ihlalleri…

Tüm bunlara ek olarak, Kıbrıs’ın kuzeyinde açık bir şekilde insan hakkı ihlâllerine zemin yaratan gece kulüplerinde yaşanan kadına yönelik şiddetin sonlandırılması için adım atılmalıdır. Kölelik koşullarında çalıştırılan kadınların çalışma koşulları sebebiyle, normal yollardan haklarını araması mümkün değildir. Bu noktada ülkemizde yaşanan seks köleliğini ortadan kaldırmak ve sorumluları cezalandırmak için yasal ve kurumsal çalışmaları hayat geçirmek, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir adımdır.

Tabi ki devletin tek başına adım atması yeterli değildir. Buna ek olarak toplumsal alanda da mücadele edilmesi önemlidir. Bu noktada FEMA uzun yıllardır, önemli çalışmalar yürütmektedir. Ayrıca yeni bir oluşumdan da bahsetmek gerekiyor. Uzun bir süredir eylem birlikteliği yapan birçok örgüt, geçtiğimiz gün basın ile paylaşılan birtakım ilkeler altında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu’nu kurdu. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında faaliyet gösteren birçok sivil toplum örgütü ve siyasi partinin ilgili kurullarının yer aldığı Platform, benimsediği ilkeler çerçevesinde eylemlilik ortaya koyup, adaletin sağlanması için mücadele edecektir. Kadına yönelik şiddet de bu alanların başında gelir.

 

Bağımsızlık Yolu Üyesi Firuzan Nalbantoğlu: Veriler endişe vericidir

 

Bağımsızlık Yolu Üyesi Firuzan Nalbantoğlu, 25 Kasım dolayısı ile yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kadına uygulanan şiddetle ilgili elimizde, polis ve Sosyal Hizmetler işbirliğinde elde edilen veriler var. Sosyal Hizmetler tarafından hazırlanan formlar polise veriliyor ve şikâyete gelen kadınlara form dolduruluyor. Elde edilen verilere göre son 2 yılda 442 kadının darp edildiğini, son 4 ayda da 53 kadının darp edildiğini biliyoruz. Bu veriler sadece fiziksel şiddetle ilgili olanlar. Kadınlar hem evde hem de iş yerlerinde psikolojik şiddete uğruyor ve bunlarla ilgili herhangi bir veri yok.

 

“Rakamlar gerçeğin küçük bir izdüşümü”

Kaldı ki fiziksel şiddetle ilgili resmi rakamlar var olan durumun küçük bir izdüşümüdür. Bunların tamamen gerçeği yansıttığını söyleyemeyiz. Bu oranlar kadınların maruz kaldığı şiddetle ilgili endişe verici verilerdir. Hal böyleyken, Kıbrıs’ın kuzeyinde kadın sığınma evi ciddi bir ihtiyaç ve ihtiyaçtan öte bir haktır. Devlet kadınları insan yerine koyuyorsa bu en temel hakki kendilerine iade etmelidir. Ancak devletin bunu yapmayacağı aşikar. Bu yüzdendir ki üzerimize düşen görev kadın sığınma evi için her mecrada, kadınlı erkekli mücadele etmektir.”

 

YKP-Fem Aktivisti Faika Paşa: Yüzümüze bakacak yüzleri olsun

 

YKP-Fem Aktivisti Faika Deniz Paşa, kadına yönelik şiddet ve önleme yollarıyla ilgili söyle konuştu:

“Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri devam ettikçe kadına yönelik şiddet devam edecektir. Kadınlar ve erkekler olarak sürdürdüğümüz ilişkiler ve onlara ilişkin güç dinamikleri devam ettikçe kadına yönelik şiddet de devam edecektir. Çünkü sistem şiddeti kıskançlık, aşk ve bir anlık hiddet olarak basitleştirmeye çalışır, oysa bizim için şiddet, güç ve iktidarla alakalıdır ve şiddet kadının üzerinde erkek egemen baskıların kurulmasını sağlayan ve kadının toplumdan hor görülmesini sağlayan bir pratiktir. Sığınma evi konusuna geldiğimizde ideal bir dünyada sığınma evi olmamalı, şiddeti uygulayanların hareketleri kısıtlanmalıdır.

 

“Sığınma evlerinin önemi büyük”

Ancak şu anda yaşadığımız toplumda mevcut şartlarda göz önüne alındığında sığınma evleri hayat kurtarıcı derecede önemlidir. Özellikle sosyal destek ağlarından koparılmış kadınlar için sığınma evleri oldukça önemlidir. Devletin yapabilecekleri noktasında bizimde içinde yer aldığımız Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformunun bu yılki ‘Yüzümüze bakacak yüzleri olsun’ sloganı beklentileri açıklar. Devletin bu konuda atması gereken adımlar da aşikardır, dünyada uygulanmış örnekleri mevcuttur.

 

 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam