DOLAR 32,3308 0.24%
EURO 35,0950 -0.11%
GBP 40,9887 -0.08%
ALTIN 2.299,981,00
BITCOIN 22857151,16%

Yusuf KISA

ABONE OL
10 Ağustos 2015 08:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

Bu Ada parçası üzerinde ne zaman çözüm olacağı yönünde yaprak kıpırdansa “Sihirli bir el” bir yerlerden düğmeye basar ve belli kesimler, koro halinde “Vatan elden gitti, bizi satıyorlar, kanla aldığımız bu toprakları masada Rum’a vermek kimsenin haddi değil” şeklinde aynı nakaratı tekrarlamaya başlarlar. 1968 yılında Beyrut’ta başlayan Kıbrıs müzakereleri yarım asırdır inişli çıkışlı bir limana taşınmaya çalışılırken, Ada’nın her iki tarafında da öyle güçlü statükolar oluştu ki bunların kafalarındaki ön yargıları kırmak ünlü deha Einstein’ın dediği gibi “Atomu parçalamaktan daha zor.” Yine böyle önemli bir kavşaktayız bugünlerde masada çözüme inandığını aleni beyan eden iki lider var. (Akıncı ve Anastasidis) Bu liderlerin bir çözüme giderken elbette ilk hedefleri halklarına kabul ettirebilecekleri, onların haklarını geri götürmeyecek hatta 63 yılında yaşanan acılı günleri bir daha yaşatmayacak bir çözüm. Buraya kadar sanırım kimsenin böylesi bir çözüme itirazı yok. O zaman bu “Savaş naraları” bu gürültü patırtı niye son günlerde? Dilerseniz bunlar üzerinde kafa yoralım bu yazıda biraz da…

***

74 Barış Harekatı’yla bu toprak parçası deyim yerindeyse ikiye bölündü. 76’da ise Nüfus Mübadelesiyle Türkler Ada’nın Kuzeyi’ne geçerken Rumlar Güney’de yaşamaya devam etti. İşte işin gerçeği tam da bundan sonra ortaya çıktı. Baf’tan, Leymosun’dan ve diğer Rumların elinde kalan topraklardan Kuzey’e geçen insanlara ev, arsa ve benzeri taşınmazlar tahsis edildi, buraya kadar bir sıkıntı yok. Neden diye soracak olursanız “bu insanlar sokakta mı kalacaktı, Ne yiyip ne içecekti, hayatını nasıl idame ettirecekti” diye peş peşe sorular sıralanabilir. O gün bu ülkeyi yönetenler böyle bir tercih yaptı, ilk tercih doğruydu doğru olmasına ancak arkasından gelenler bu işin tuzu biberi oldu. Bu insanlara kendilerine ait olmadığı halde Mücahit puanı, eşdeğer ve benzeri uyduruk bahanelerle “Tapu”lar verildi. İşte filim tam da bu noktada koptu. Ada’nın Kuzeyi’nde “Vatan” toprakları tapularla üleşilirken, Güney’de bunun tam aksi yapıldı. Kuzey’den Güney’e göçenlere Kıbrıslı Türklere ait taşınmazları kullanma hakkı verildi ve Kıbrıs Cumhuriyeti “VASİLİK”adı altında bir oluşuma giderek Kıbrıslı Türklerin mülklerine yerleştirdiği bu insanlar adına “VASİLİK” Fonuna kira yatırmaya başladı ne zamana kadar? Ta ki bu Ada’da bir çözüm olana kadar. Bu noktayı böyle netleştirdikten sonra Ada’nın Kuzeyi’nde devam eden gayrıyasal işlerin devamına bakmaya devam edelim…

***

Özellikle ABAD kararlarının ardından dilimizden hiç düşürmediğimiz “Ambargo ve İzolasyon altında kıvranıyoruz” edebiyatından hareketle Kuzey’de kalan Rum mallarını üleşmeye devam ettik. Kendi insanımıza dağıttığımız yetmedi bir de Türkiye’den “Adeta yalvararak” getirttiğimiz ne idüğü belirsiz sermayeye  denizleri, sahilleri hatta ülkenin en güzel yerlerini tahsis ettik. Onlar da gökte ararken yerde bulduğu bu fırsatı sanki bize büyük bir lütufta bulunuyorlarmışçasına tepe tepe kullanmaya başladılar. Kullanmakla kalsalar ne ala, gün geldi “Babalarından miras kalan” bu toprakları tellediler, çevirdiler, bekçi koydular ve insanımızın buraya girişini engellediler. Bununla da yetinmediler kalemşörleri aracılığıyla Kıbrıs Türkü’nü aşağılamaya çalıştılar. İşte şimdi tam da bu noktada müzakerelere hızlı bir giriş yapan liderlerin ağızından Mülkiyet ve Toprak konusu çıkınca, bu zatı şahanelerin örgütlediği koro yine aynı marşı tekrarlamaya başladı. Kıbrıs Türkü bu ada üzerinde çok cefalar çekmiş bir halktır. Kıbrıs Türkü bu adada var olduğu günden beri Anadolu’ya olan sevgisini hiç azaltmadan hep yüreğinde yaşamasını bilmiştir. Bu yazı ne bu topraklarda kanlarını canlarını vererek şehitlik mertebesine ulaşan insanları yermek ne de onların öksüz kalan çocukları ile dul eşlerini rencide edilmek için yazılmıştır. Onlara ve onların bizlere bıraktığı emanete her zaman için boynumuz kıldan ince. Hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Bizim burada anlatmaya çalıştığımız yarım asra yakın bir süredir bu Ada’nın Kuzeyi’ni çiftliğe çeviren, kendi statükosu yürüsün diye halkın çıkarlarını gözetmeyen siyaset-sermaye ilişkisinedir.

***

Müzakerelerin yeniden ve eskisinden daha hızlı bir noktada olduğu bu günlerde bu yazı boyunca anlatmaya çalıştığımız bu kesimler -ki onların en temel hedefi “Küçük olsun da benim olsundur”-  medyayı ve belli kesimlerin hassasiyetlerini kullanarak Ada’da bir Savaş ortamı hatta korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyorlar. Bizim bu topraklarda yaşayan insanımızdan ricamız, bu çevrelerin bizlere oynatmaya çalıştığı senaryoda yer almamasıdır. Çünkü bu çevrelerin bugünlerde yeniden devreye sokmaya çalıştıkları bir başka tehlikeli oyun daha söz konusudur. Nedir bu oyun, her müzakere sürecinde olduğu gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinden yıllar önce buraya gelip bu kara parçasını bizimle vatan bilen kardeşlerimize, “Sizi gemilere koyup yollayacaklar, yok bu kadarınız kalacak bu kadarınız gidecek” şeklinde aslı astarı olmayan yalanlarla kandırarak bizi birbirimize düşürme gayretidir. Özetle ve son olarak, müzakere masası kuruldu ve her şey o masadadır. Liderler bu süreci biz halklar adına yürütüyorlar. Eğer bu iki lider tüm konularda anlaşırlarsa ( Tüm konularda anlaşma olmazsa hiçbir şeyde anlaşılmış olunmaz) bu anlaşma metni aynen 2004 referandumunda olduğu gibi yeniden iki halkın onayına sunulacak. Unutulmaması gereken esas nokta burada öznenin halklar olduğudur. Biraz uzun bir yazı oldu ancak affınıza sığınarak bu düşünceleri sizlerle paylaşmayı bir yurtseverlik gereği duyduğumu da söylemek istiyorum.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam