

Yıl 1989… 16 Şubat’ta Danimarka’da ringe çıkan 51 kilodaki milli boksörümüz Eyüp Can, İskoç rakibi Pat Clinton’u mağlup ederek Avrupa Profesyonel Boks Şampiyonu unvanını kazandı. Bu tarihi zafer, ertesi gün tüm gazetelerin manşetlerinde yer aldı, Türkiye’de büyük bir coşku yaşandı. Ancak zaferle gelen bu heyecanın hemen ardından, İstanbul’da işlenen bir cinayet vakası ülkeyi derinden sarsacak, herkesin aklını karıştıracaktı…
24 Şubat günü… Öğle saatlerinin sakinliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün telsiz kanalına düşen bir anonsla bozuldu. Önce Kadıköy ilçe ekipleri, hemen ardından Cinayet Masası Nöbetçi Amirliği telsizden acil olarak yönlendirildi. O sırada Cinayet Masası’nın telsiz odasında görevli olan genç polis memuru Adnan İlhan, çağrıyı dikkatle dinliyordu. Kısa süre önce bu birime tayin edilen İlhan, ilerleyen yıllarda sayısız cinayet davasının çözümünde önemli rol üstlenecek bir tahkikat uzmanına dönüşecekti. Ancak o gün, onu büyük bir tecrübenin ilk adımı bekliyordu…
Muhabere merkezinden gelen bilgi üzerine Cinayet Masası’na bağlı nöbetçi ekip, hızla Moda’daki adrese sevk edildi. Kapıyı açan polisler, 72 yaşındaki Fatma Hanım’ın cansız bedeniyle karşılaştı. Yedi yıl önce eşini kaybeden yaşlı kadın, o günden bu yana evinde tek başına yaşıyordu. Sessiz bir hayat süren Fatma Hanım’ın ölümü, mahallede büyük bir üzüntü ve şaşkınlık yarattı.
O yıllarda olay yeri inceleme müdürlüğü bulunmadığı için, fotoğraf çekimi ve delil toplama işlemleri Cinayet Masası dedektifleri tarafından yürütülüyordu. Ekipler, salonda yaptıkları ilk incelemede önemli bulgulara ulaştı. Fatma Hanım’ın boynunda iple ya da ince bir telle boğma izleri tespit edildi. Ayrıca kafasında darbe nedeniyle oluşmuş bir travma izi de dikkat çekiyordu. Bu bulgular, cinayetin boğuşma sonrası işlendiğini açıkça ortaya koyuyordu.
Fatma Hanım’ın bedeninde inceleme yapan dedektifler, kritik bir detayı fark etti: Yaşlı kadının yakasında, kırılmış bir tırnak parçası vardı. Bu parçanın, boğuşma sırasında saldırgana ait olabileceği değerlendirildi. Delil, özel bir poşete konularak özenle muhafaza edildi ve cesetle birlikte Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Şimdi tüm gözler tecrübeli cinayet dedektiflerinin yürüttüğü çalışmalara çevrilmişti. Yaşlı kadın kimin tarafından ve neden öldürülmüştü? Bu soruların cevabı, İstanbul Cinayet Masası’nın çözmek zorunda olduğu yeni bir bilmeceydi…
Soruşturmada o gün görev yapan Cinayet Masası nöbetçi memuru Adnan İlhan, yıllar sonra Habertürk’e yaptığı değerlendirmede olayı şöyle anlattı: “Cinayet Masası’na yeni tayin olmuştum. O gün nöbetçi ekipteydim. Tecrübeli arkadaşlarımız olaya baktı. Kapıda zorlama izi yoktu. Kadın yalnız yaşadığı için evde alınan para ya da ziynet eşyası olup olmadığını bilemiyorduk. Çünkü evde hiçbir dağınıklık yoktu. Bu nedenle apartmanda yaşayan herkesin ifadelerine başvuruldu.” Şimdi cinayet masası, katilin yaşlı kadını tanıyan biri olma ihtimali üzerinde yoğunlaşıyordu…
Cinayet dedektifleri, apartmanda oturan herkesin ifadesine başvururken, dikkatle bir detay arıyordu: Kırılmış bir tırnak… Şüphelilerin elleri tek tek incelendi; herhangi bir kopuk tırnak izi olup olmadığına bakıldı. Ancak apartmanda yaşayan hiç kimsede bu cinayetle ilişkilendirilebilecek bir iz bulunamadı.
Cinayet Masası ekipleri, soruşturmayı genişleterek apartmanda ikamet eden herkesin bilgilerini yeniden kontrol etti. Yapılan incelemede bir ayrıntı dikkat çekti: Listenin bir yerinde kapıcının 23 yaşındaki oğlunun adı vardı ve ilk etapta ifadesine başvurulmamıştı.
Genç adam hemen Gayrettepe Cinayet Masası’na getirildi. Şüphelinin serçe parmağındaki tırnağın kırık olduğu fark edilince işler ciddileşti. Bu bulgu üzerine, delil eşleşmesi için Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi.